RADYASYON ONKOLOJİSİNDE YENİ GELİŞMELER:
Kanser tedavi yöntemlerinden birisi Radyoterapi- Işın tedavisidir.
Radyasyon Onkolojisinde kanser tedavisi, bazen de kanser dışı hastalıkta
kullanılan bu teknik yöntemin amacı kanserli dokuları yok ederken çevresindeki
normal dokuları olabildiğince korumaktır. Bu nedenle Radyasyon Onkolojisindeki
gelişmeler, çabalar ve yenilikler bu
hedefe yöneliktir.
Son yıllarda; Radyoterapi cihazlarındaki teknolojık
yenilikler ve bilgisayar sistemlerindeki hızlı gelişimin bu cihazlara ve
klinik uygulamalara yansıması ile kanser radyoterapisinde çok büyük
ilerlemeler olmuştur.
Klinik Onkolojideki gelişmeler sonucu kanser tedavisinde
Multidisipliner yaklaşımlar ve kombine tedaviler Radyasyon Onkolojisinde
yeniliklere yol açmıştır. Ayrıca, radyobiyolojik araştırmalar
radyasyonun hücreler üzerine etkisinin daha iyi anlaşılmasını sağlamıştır.
Birçok klinik çalışmalar bugün radyobiyolojik araştırmaların sonuçlarına
dayanmaktadır.
RADYOTERAPİDE YENİLİKLER: :
1.Radyoterapi Planlanmasındaki Gelişmeler:
A) 3 BOYUTLU PLANLAMALAR
B) KONFORMAL DİNAMİK
TEDAVİLER:
a. Stereotaktik
Radyocerrahi
b. İntens(yoğunlaştırılmış)
Modüler Tedavi
2.Eşzamanlı- Kemoradyoterapi
3.İntraoperatif Radyoterapi (IORT)
4.Partikül Işın
Tedavileri:
5.Hipertermi
6.Değiştirilmiş Fraksiyonasyonlar
7.Radyosensitizerler
8.Radyoprotektörler
9.Radyoizotopik İmmünoterapi
1.RADYOTERAPİ
PLANLAMASINDA YENİ YAKLAŞIMLAR :
A) 3-D(üç boyutlu)Radyoterapi denen sistemlerin amacı hastanın hastalığını
değerlendirmek; normal dokuların gösterimi, tümör ve hedef volümün tanımı,
dijital rekonstrükte radyogramların elde edilmesiyle tadavinin simülasyonu;
kompensatör ve bloklar gibi tedavi yardımcılarının dizaynı; 3-D doz dağılımları
ve doz optimizasyonunun hesaplanması; tedavi planının kritiği gibi olanakların
sağlanmasını hedeflemektedir. Halen ileri komputer ve gösterim teknolojileri
tedavi simülasyon amaçları için kullanılmaktadır. Bu sistemlerde ardaşık BT
kesitleri anatomik yapılar ve hedef volümleri tanımlamakta kullanılmaktadır Bu
sistemlerdeki belirgin bir özellikte hasta kontürlerinin sanki tedavi edenin
gözü radyasyon kaynağına yerleştirilmiş ve radyasyon huzmesinin ekseni boyunca
bakıyor şeklinde olmasıdır ki buna BEAM'S EYE-VİEW(BEV), yani ışın gözü bakışı
denir. 3-D tedavi planlama sisteminde BEV gerekli bir modül isede özellikle
multi hüzme düzenlemelerinde veya "non-coplanar" hüzme teknikleri
kullanıldığında optimum planlama için yalnız başına yeterli değildir.
B)KONFORMAL-TEDAVİLER
a)Stereotaktik Radyocerrahi İntrakranyal hedefler üzerinde küçük radyasyon
huzmelerini stereotaktik olarak odaklayan metodlardan birçoğunun herhangi
birini tanımlamak için Leksell'in 1951 de tarif ettiği bir terimdir. Önce 200
KV X-ışını uygulamış ve sonra proton huzmesi ve linear akseleratör denemiştir.
Bundan sonra tümü bir odaksal nokta üzerine yönlendirilmiş çok sayıda sabit
Co-60 kaynakları içeren bir alet geliştirmiştir(gamma- knife).
Aynı zamanlarda İsveç ve Amerika’daki araştırmacılar proton ve Helium iyonları
içeren ağır parçacıklar kullanan radyocerrahi yöntemleri geliştirmişlerdir. Son
zamanlarda bazı araştırmacılar radyocerrahi tedavileri için linear
akseleratörlerden foton radyasyonu kullanılımı ile ilgili yöntemler
bildirmişlerdir(X-knife). Radyocerrahinin klinik uygulamaları
Arteriovenöz Malformasyonlar, Pituiter tümörler, pineolomalar, akustik
nöromalar, küçük malign neoplazmlar, kraniofaringiomalar ve dayanılmaz ağrı
tedavisini içermektedir.
Konformal Dinamik Tedavi- İntens Moduler Tedavi:Tedavi planlaması ve uygulamasında verilen dozun
optimizasyonunda en doğru ve hassas yöntemi yakalamak hedef alınmaktadır.
Multileaf kollimatörler ve simülatör ve radyasyon cihazları arasında bilgisayar
bağlantısı kullanılarak, tedavi uygulaması sırasında kollimatörün şekline uyan
hayli karmaşık bir tedavi planı elde edilebilmektedir. Ancak bu konformal
dinamik tedavinin pratik terapötik modalite olarak kabulü için bazı potansiyel
problemlerin çözümüne ihtiyaç vardır.
b) İntens Moduler Tedavi :3-D
tedavi planlaması ve konformal tedaviye ek bu yeni yaklaşım foton ışın
profillerinin modüle edilmiş akışı ile sonuçlanan kompleks ters tedavi
planlaması ve dinamik radyasyon verilerek , düzensiz şekilli volümlerin
radyoterapisini optimize eden bir yöntemdir.Carol ve arkadaşları düzensiz
şekilli volümlere spesifik dozları vermek için dizayn edilmiş, dinamik multilif
kollimatörlerle verilen, modüle edilmiş foton ışınları ile eksternal ışınlamaya
karşı yeni bir yaklaşım modeli tanımlamışlardır.İntrakranyal ve baş boyun
tümörlerinde çıkarılabilir invaziv stereotaktik bir fiksasyon cihazı
kullanılmaktadır. Sistem aynı zamanda termoplastik maske gibi standart
non-invaziv immobilizasyon cihazlarının kullanımını desteklemektedir.
Tedavi planlama sistemi planar bir temelde optimal bir ışın kümesi
üretimine sınırlı olup doz simülasyonu volümetriktir.Doz dağılım ve alan
şekillendirme parametreleri, çevreliyen normal dokular için doz sınırlamaları
ve minimal hedef dozu olarak özel şekilde tanımlanan ters 3-D planlamasına
dayandırılmaktadır.
2.EŞZAMANLI
KEMO-RADYOTERAPİ: Radyoterapi
uygulaması sırasında az dozda kemoteropetik ilaçların kullanılmasıdır.
3.
İNTRAOPERATİF RADYOTERAPİ (IORT): Tümörlü bölge ,yada tümör yatağı bölgesinin
ameliyatla ışının direkt olarak ulaşabileceği şekilde ortaya konularak
ameliyathanede yapılan radyoterapi uygulamasıdır. Amaç tümör çevresindeki
dokuları ekarte ederek korumaktır. Ancak ışınlama tek bir seansta bir defa ve yüksek dozda verilebilmektedir.
4.PARTİKÜL-IŞIN-TEDAVİSİ
Partiküler
radyasyonun klinik araştırmaları özellikle hızlı nötronlarda olmak üzere devam
etmektedir. Nötronlara göre daha küçük bir skalada olmasına rağmen proton ışın
radyoterapisi de klinik olarak çalışılmaktadır. Elektron radyoterapisi ise
klinik uygulamalarda kullanıma girmiştir. Diğer atomik ve subatomik
partiküllerden özellikle p-mezonlar ve ağır iyonların araştırmaları genellikle
sınırlı kalmıştır. NÖTRONLAR : Nötron radyasyonunun ana avantajı hücre
ölümü için oksijene daha az bağımlı olduklarından hipoksik hücrelere karşı
foton radyasyonuna göre daha etkin olmalarında yatar. Nötronların diğer
potansiyel avantajları hücre siklüs fazı ile radyosensitivitede daha az değişme
içermeleri ve radyasyonun yaptığı hasarda daha az tamir oluşmasıdır. Bu
potansiyel avantajların klinik ilişkisi tümör hasarı yaparken normal doku
hasarı yapmadığı sınırlara bağımlıdır. Nötron radyoterapisinde major dezavantaj
mevcut cihazlar ile elde edilebilir kötü doz dağılımlarındadır. Birçok ünitenin
derin doz dağılımları orta voltaj X-ışını ünitelerinde bile iyi değildir.
Yüksek enerjili siklotronlar ve Deuterium-tritium generatörleri modern Co-60
cihazlarına benzer diğer tedavi özellikleri ve doz dağılımları ile klinik
olarak yararlı nötron ışınları vermek üzere geliştirilmiştir. Baş ve boyun,
pelvis ve beyinin ilerlemiş tümörlerinin nötron tedavisi araştırılmakta olan
tümörlerden birkaçıdır. Nötronlar artmış RBE ve düşük OER ile yüksek LET li
radyasyonlardır. Yüksek LET li nötron radyasyonunda sağkalım eğrisindeki"
N "omuzu kaybolur. PROTONLAR : Proton ışınlamasının potansiyel
avantajı daha iyi doz lokalizasyonunda yatar. Proton ışınının BRAGG-PEAK diye
bilinen yüksek doz bölgesi tümör üzerine doğru ve hassas olarak yöneltilebilir.
Işının keskin bir distal inişi ve sınırlı saçılması vardır ki bu da normal doku
dozunu minimuma indirir. Birçok değişik tümör proton ışını radyoterapisi ile
tedavi edilmesine rağmen çoğunlukla koroidal melanoımlar ve pitüiter tümörler
tedavi edilmektedir. Kranial arterio-venöz malformasyonlar da başarı ile tedavi
edilmektedir. ELEKTRONLAR : Düşük, orta(2-10 MeV) ve yüksek enerjili(10-42
MeV) olup düşük enerjideki elektronlar Yitrium-90 gibi bazı radyoaktif
izootoplardan salınırken orta ve yüksek everjidekiler linear akseleratör ve
Betatron gibi cihazlardan elde edilebilir. Elektronlar mikozis fungoides
tedavisi gibi yüzeyel cilt tedavilerinde kullanıllmakla birlikte baş-boyun,
keskin sınır gerektiren dişi üretrası, dış kulak ağzı,spinal kord üzerindeki
boyun nodülleri ve perine bölgesi tedavisinde önem kazanmaktadır.
5.HİPERTERMİ
Kanserin radyoterapisinde kullanılan Hipertermi; radyoterapi uygulanması
sırasında tedavi volümü veya vücudun
ısıtılmasıdır. Onkolojide hipertermi kullanımı için biyolojik bir dayanak vardır. İyonizan
radyasyon için elde edilen hücre sağkalım eğrilerine benzer eğriler hücre
kültürü teknikleri kullanarak değişen zaman süreleri için memeli hücrelerinin
değişik sıcaklıklara maruz bırakılmasını takiben elde edilmiştir. Hiperterminin
sebep olduğu sitotoksisitenin mekanizmaları iyi tanımlanamakla birlikte
aşağıdaki faktörlerle ilişkilidir:
1. Sellüler respirasyona irreversible hasar,
2. Nüklear asit ve protein sentezinde değişimler,
3. Hücre membran permeabilitesinde artış
4.
Lizozomların liberasyonu.
Yalnız başına hipertermiye objektif tümör cevapları olmakla beraber bunların çoğunluğu sadece kısmi ve kısa ömürlüdür. Radyasyon ve hipertermi arasındaki sinerjistik etkileşim ısıtma ışınlamadan önce veya sonra da olsa gösterilebilir. Bu etkinin hiperterminin sebep olduğu subletal radyasyon hasarından sellüler toparlanmanın inhibisyonu ile olduğuna inanılmaktadır. İki modalitenin birleştirilmesindeki diğer rasyonal bazı tümörlerin radyorezistan hipoksik kompenentinin asidik ph ile kötü vaskülarize olmasıdır. Bu faktörler bu hücreleri termal ölüme daha yaklaştırmaktadır. Aynı zamanda radyorezistan S fazındaki hücreler ısıya oldukça hassastır. Klinik olarak hipertermi lokal, regional ve sistemik olarak uygulanmaktadır. Genellikle de klinik uygulamada 42-45 derece tercih edilmektedir. Lokal ısıtmayı gerçekleştirmede kullanılan tekniklerden bazıları şunlardır:
1. İmplante edilmiş elektrotlar arasında uygulanan düşük frekanslı akım alanları kullanan interstisyel hipertermi(rezistif ısıtma),
2. İmplante edilmiş antenler kullanan intersitisyel mikro dalga ısıtması(yakın alan etkisi)
3. 100MHz - 2450MHz arasında frekanslar kullanan, eksternal olarak uygulanan mikrodalgalar
4. Ultrason
5. 13.56 MHz ve 27.1 MHz de radyofrekans ısıtması
6. Kapasitif elektrotlar
7. Magnetik endüksiyon koil veya loop ları. Bütün bu tekniklerin kendi arasında teorik ve pratik avantaj ve sınırlamaları vardır. Servikal nodülleri tutan metastatik kanser, melanomlar ve lokal nükslü meme kanseri gibi yüzeyel malignitelerinin tedavisinde hipertermi klinik tecrübe alanı bulmuştur. Normal doku toleransı yalnız başına radyasyonla görülenlere benzerdir. Termal Enhancement Ratio(TER) yani ısı artırma oranı radyasyonun hipertermili veya olmaksızın verildiğinde belli bir end-pointi bulmak için gerekli radyasyon dozu oranı olup 1.4 civarında olduğu bildirilmiştir.
6.DEĞİŞTİRİLMİŞ FRAKSİYONASYON PROGRAMLARI
Haftada 5 gün olmak üzere günde tek fraksiyonda standard
radyoterapi maksimal tümör hücresi öldürümü ve minimal doku morbiditesi elde
etmek için optimal tedaviyi sağlamayabilir. Standart fraksiyonasyonun
araştırılmasındaki iki yaklaşımdan birisi tüm tedavi zamanını değiştirmek ve
diğeri de günlük fraksiyonların sayı ve miktarını değiştirmektir. Tüm tedavi
zamanları uzatılabilir veya kısaltılabilir. Hipoksik tümörün
reoksijenizasyonuna müsaade eden ve bazı akut radyasyon morbiditesini koruma
avantajı sağlayan uzatılmış tedavi süreleri tümör hücresi proliferasyonundan
dolayı azalmış tümör kontrolü ile sonuçlanabilir. Kısaltılmış tedavi süreleri
kısa doubling-time'larından dolayı kontroldan kaçmalarını önlemek için hızlı
büyüyen tümörlerde uygun olabilir. Kısaltılmış tedavi sürelerini uygulayan
radyoterapi programlarına ACCELERATED (hızlandırılmış) fraksiyonasyon denir. Günlük doz
fraksiyonlarının miktarındaki azalma sayısındaki artma'ya HİPERFRAKSİYONASYON
denir. Daha küçükce fraksiyonlar kullanmak tümör kontrolünü azaltmaksızın akut
etkilere göre geç radyasyon etkilerinin göreceli koruma ile(sparing)
sonuçlanabilir. 24 saat yerine fraksiyonlar arasında 3 ile 6 saatlik aralıklar
kullanmak normal dokuların hipoksik dokulara göre radyasyon hasarı tamirinde
göreceli bir artış sağlar. Hiperfraksiyonasyon çalışmaları rutin kullanıma
henüz girmemekle birlikte kuvvetli destek görmektedir. Birçok gelişmiş kanser
tedavi merkezleri bazı beyin tümörleri, baş ve boyun, mesane, meme kanserleri
ve kemik iliği nakli için yapılan Tüm Beden Işınlaması gibi uygulamalarda
kullanmaktadır. Hiperfraksiyonasyonun temel hedefi erken ve geç etkileri
ayırmaktır. Tedavi süreleri konvansiyonel olarak 6 ile 8 haftada kalmakta,
ancak günde iki fraksiyon kullanıldığında fraksiyonların sayısı 60 ile 80
olacak şekilde ikiye katlanmaktadır. Fraksiyon başına doz düşürüldüğünden
dolayı doz artmak durumundadır. Aynı veya daha iyi tümör kontrolü ve aynı veya
hafif artmış erken etkiler sağlarken geç etkileri azaltmak hedeflenmektedir.
Günde iki fraksiyon hiperfraksiyonun sınırı olmayabilir. Dozu daha küçük ve
daha fazla fraksiyonlara bölmek, geç etkilerde biraz daha ileri koruma
sağlayabilecektir. Hiperfraksiyonasyonda çıkarılabilecek önemli sonuç fraksiyon
başına olabildiğince düşük doz kullanırken geç hasar korumasında olabildiğince
aşama kaydetmektir. Vurgulanması geren bir durum da bu gibi fraksiyon başına
düşük dozlar aslında tümörlerin veya erken reaksiyon gösteren dokuların
koruması olmayacaktır. Tüm tedavi süresini çok uzatmamak için fraksiyon başına
bu küçük dozlar 3 veya hatta 4 fraksiyonu gerektirebilirAkselere tedavi
alternatif olarak konvansiyonel bir fraksiyon sayısı ile yaklaşık bir
konvansiyonel total doz, fakat günde iki fraksiyon verildiğinden genel tedavi
süresnin yaklaşık yarıya inmesini sağlamaktadır. Pratikte bunu tam olarak
gerçekleştirmek asla mümkün değildir zira erken etkiler sınırlayıcı olmaktadır.
Bu genellikle erken etkilerdeki sınırlayıcılık faktörü olarak dozu hafifçe
azaltmak veya tedavinin ortasında bir dinlenme periyodu vermek durumlarında
gereklidir. Bunun hedefi hızlı prolifere olan tümörlerde repopulasyonu
azaltmaktır. Fraksiyon sayısı ve fraksiyon başına doz değiştirilmediğinden geç
etkilerde çek az veya hiç değişme olmamaktadır. Bazı merkezlerde preoperatif
kısa süreli radyoterapide yoğun "intense" fraksiyonasyon (5 günde 25
Gy, günde 5Gy ) de kullanılmıştır. Diğer bir değiştirilmiş fraksiyonasyon ise HİPOFRAKSİYONASYON’dur.
Bunda haftada 2-3 defa olmak üzere, hergün verilmeksizin tedavi yapılmaktadır.
7.RADYOSENSİTİZERLER
Radyosensitizerler
iyonizan radyasyonun etkilerini artırabilen ilaç veya diğer maddelerdir. Bunlar
radyoterapiden önce,radyoterapi sırasında veya sonra verilebilirler. Bu
bağlamda biyolojik cevap modifikasyonu sağlarlar. Oksijen bilinen en önemli
radyosensitizerdir. Işınlama sırasında tümör hipoksisini azaltmak için
Hiperbarik oksijen kullanan bazı tarihi klinik çalışmaların tümör kontrolünü
artırdığı bildirilmiştir. Pratikte zorlukları hatırı sayılır ölçüde olan
radyasyon sırasında hiperbarik oksijen veriliminin yerini artık bazı ilaç veya
kemoterapotik ajanlar almaktadır. Potansiyel olarak yararlı elektro affinik
"nitroimidazol" ler, misonidazol ve metronidazol gibi ilaçlar
radyosensitizer olarak klinik uygulamalarda araştırılmış ve oral yüksek
dozlarda lokal tümör kontrolünde belirgin artma sağlarken periferal nöropati,
bulantı ve nadiren ensefelopati gibi yüksek doza bağlı toksisite
sergilemişlerdir. İdeal radyosensitiser henüz bulunmamakla birlikte ideal
radyasyon sensitizerinin tanımı non-toksik ve normal hücrelere zarar vermeden
kanser hücrelerinin radyosensitivitesini selektif olarak artıran diye
yapılabilir. 5-FU, mitomycin, cis-platin ve doxorubicin gibi birçok ilaç
günümüzde ideal seviyede olmasa da bu özelliklere sahiptir. SR-2508 gibi bazı
bileşikler de araştırılmış ve araştırılmaktadır. Radyosensitizerlerin
kullanılımı ile özofagus, anüs ve mesane kanserlerinin tedavisinde major
ilerlemeler kaydedilmiştir. Bu uygulamalar henüz rutin tedavi kapsamına girecek
üstünlüğe sahip değildir.
8.RADYOPROTEKTÖRLER
Radyoprotektif
ilaçlar ve radyasyonun kombine kullanımından iki klinik durum istifade
edebilir:
1. Akciğer
kanseri gibi yüksek tümör direncinden dolayı kürün nadiren sağlandığı solid
tümörler,
2. Konvansiyonel tedaviye ilişkin morbiditenin yüksek olduğu solid tümörler.
Aslında heriki durumda benzer şekilde istifade sağlanır, 1. tümör tipinde radyoprotektif ilacın yararlı etkisini gözlemek için günlük doz veya total dozun artırılması gerekir, 2. tipte ise temel hedef normalde tedaviye ilişkin morbiditenin muhtemel indirilmesi olarak konvansiyonel fraksiyonasyon şemaları uygulanabilir. Cystine ve Cysteamine gibi Sulfhydryl bileşikleri bilinen etkin radyasyon protektörleridir. Protektif etki mekanizmaları açıklıkla bilinmemektedir. Cysteamine'in bir thiophosphate derivesi olan WR-2721 bileşiği kemik iliği, tükrük bezleri ve intestinal mukoza dahil normal dokuları selektif olarak koruduğu bilinen ancak tümör cevabı çok az olan bir protektör olup etki mekanizmasının tahrip edici radyokimyasal türlerin verimini azaltarak radyasyon hasarından koruma sağlayan radikal bir yardımcı olduğuna inanılmakta ve etkinliğinin arttırılmasında tümördeki uygun konsantrasyonun sağlanması hedefiyle çalışmalar yapılmaktadır.
9.RADYOİZOTOPİK-İMMÜNOTERAPİ
Malignitelerin
tanı ve tedavisinde; tümör ilişkili veya tümör spesifik antijenlere karşı
yönlendirilmiş antikorlar vücuttaki tümör odaklarına radyoizotop verilmesinde
kullanılırlar. Gerektiğinde izotopik immünoglobulinli tümör odaklarının
hedeflenmesi bir biyolojik implanta benzer. Tümöre verilen radyasyonun
sitotoksik etkilerine ek olarak alıcının kendi immün sisteminde tümör
sterlizasyonu ile sonuçlanan sekonder immünolojik fenomende açığa çıkabilir.
Hücre toksinleri ve kemoterapotik ajanlar için taşıyıcı olarak hizmet verecek
antikorların kullanılımı da araştırılmaktadır. Klinik kullanımda Poliklonal ve
Monoklonal 2 immünglobulin G sınıfı kullanılmaktadır. Radyasyon ve ilaçlar
first-order kinetiği esasına göre normalde öldürürler. Yani verilen doz başına
sabit bir hücre fraksiyonu tahrip edilir. Ancak, immünoterapotik ajanlar ise
zero-order kinetiğine göre öldürür. Yani verilen doz başına sabit bir hücre
sayısı tahrip olur. Bu nedenle "son" kanser hücresi immünolojik
olarak aktif hücreler veya materyal tarafından tahrip olmaya yatkınlaşır. Ek
olarak, immünoterapi radyasyonun sağladığı immünosüpresyona karşı çalışarak
önceden varolan immüniteyi artırır. Radyasyon immünolojik mekanizmaların
operasyonal hale gelmesine müsaade edecek şekilde tümör yükünü azaltabilir ve
başarılı bir immünolojik saldırıyı bloklayan antikorları elimine edebilir. Bu
arada radyasyon tümör hücrelerini öyle değiştirir ki canlı bırakmaz, ancak
immünolojik host cevabını sağlayabilir. B azı merkezlerde bu amaçla primer
hepotosellüler karsinomun entegre multimodal tedavisinde izotopik
immünoglobulinler kullanılmıştır. Toksisite doza bağımlı lökopeni ve
trombositopeni olarak radyoantikor verilimini takiben 4-6 hafta sonra
hematopoetik sisteme sınırlı kalmaktadır. Bu gibi çalışmalarda hastalık
stabilizasyonu ve parsiyel cevap artışı sağlanarak ortalama sağkalımın
artırılması hedeflenmektedir. Hepatosellüler karsinomaya ek olarak unrezektabl
non-oat cell akciğer kanseri MOPP ve ABVD kemoterapilerine refrakter ileri
Hodgkin Hastalığı’nda kullanılmıştır.